top of page

Türk Resminde Batılılaşma: Modern Sanatın Renkli Yolculuğu

Batı Sanatının Türk Resmine Etkisi: Avrupa’dan İstanbul’a Sanat Rüzgarları

yüzyılın ilk çeyreğinde Batı sanatında ortaya çıkan yenilikçi eğilimler, Avrupa'da eğitim gören asker ressamlarımızın tuvalleriyle buluştu. Bu dönemde, doğanın ve nesnelerin tuvale aktarımıyla sınırlı olan Türk resim sanatı, Avrupa'dan esen sanat rüzgarlarıyla yepyeni bir soluk kazandı. Adeta sanat dünyamız Netflix’e yeni gelen bir dizi gibi heyecanla karşılandı ve büyük bir dönüşüm sürecine girdi.

Soyut Anlayışın Gelişimi ve Öncüler: Sanatçılarımızın Paris Maceraları

1940'lı yıllarda, sanatçılarımız nesnenin kendisini yansıtmak yerine, biçim ve renkleri temsili olmayan şekilde, öznelleştirerek yansıtmaya başladılar. Tıpkı Instagram filtreleri gibi, resimler de artık farklı yorumlara açık hale gelmişti. Fütürizm ve Kübizm gibi akımların etkisiyle biçimler sadeleştirildi, imgeler farklı şekillerde yorumlanmaya başlandı. Bu süreç günümüze kadar devam etti ve adeta sanat dünyamızın Marvel evreni gibi genişleyip durdu.


Kübizm, geometrik bir yaklaşım olarak görülmekle birlikte, aynı zamanda soyut yaklaşıma da kapı araladı. Paul Cezanne’ın doğayı temel geometrik şekillere indirgeyen tarzı, birçok Türk ressam tarafından benimsendi ve kübizmin doğmasına vesile oldu. Tıpkı TikTok'ta yeni bir trendin hızla yayılması gibi, Cezanne’ın bu tavrı da Avrupa’da birçok ressamı etkiledi.


Geleneksel Türk Sanatı ve Soyut Anlayış:

Osmanlı Motiflerinden Modern Soyutlamalara Geometrik ve soyut sanatın, geleneksel Türk süsleme ve yazı sanatları ile olan bağı, sanatçılarımızı soyut sanata yönlendirdi. İslam sanatının soyut ve geometrik desenleri, Türk sanatçılar için önemli bir ilham kaynağı oldu. Ancak, geleneksel sanatın düşünsel ve estetik yönlerinin yeterince özümsenememesi, sanatçılarımızı biraz zorladı. Tıpkı klasik bir Türk dizisinde entrikaların hiç bitmemesi gibi, sanatçılarımız da bu süreçte çeşitli zorluklarla karşılaştı.


Halil Dikmen, Nuri İyem, Ferruh Başağa, Sabri Berkel, Cemal Bingöl, Adnan Çoker ve Lütfü Günay gibi sanatçılar, geometrik-soyut sanat yönünde araştırmalara başladılar. Sanat dünyamızın bu dönemi, adeta bir “Sanat Survivor” gibiydi; her sanatçı kendi tarzını ortaya koyarak hayatta kalmaya çalışıyordu.


ree

Çallı Kuşağı ve Müstakil Ressamlar:

Paris’ten Dönen Gençler ve Yeni Sanat Akımları Çallı Kuşağı sanatçılarının öğrencileri, Paris’te Ernest Laurent, Lucien Simon ve Paul-Albert Laurent gibi hocaların atölyelerinde çalışarak modern sanat akımlarını Türkiye'ye taşıdılar. Bu sanatçılar, Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’ni kurarak biçim, kütle ağırlığına ve kompozisyon sağlamlığına önem verdiler. Refik Epikman, Cevat Dereli, Şeref Akdik, Mahmut Cuda, Zeki Kocamemi ve Hale Asaf gibi sanatçılar, Türk resmini geliştirmek amacıyla kübist ve konstrüktivist eğilimlerin biçimsel kuruluşlarını eserlerinde bütünleştirmeye çalıştılar. Ancak, grup tam bir birlik ve bütünlük sergileyemedi. Sanat dünyamızın bu dönemi, adeta bir “Sanat Survivor” gibiydi; her sanatçı kendi tarzını ortaya koyarak hayatta kalmaya çalışıyordu.


D Grubu ve Modern Türk Resmi: Alfabenin Dördüncü Harfinden Gelen Devrim Müstakil ressamların kurdukları ekole kesinlik verememeleri sonucunda, Zeki Faik İzer’in etrafında toplanan altı genç sanatçı D grubunu kurdu. Cemal Tollu ve Nurullah Berk gibi sanatçılar, konstrüktivist ve kübik üslubu benimseyerek, akademizme karşı çıkan bir tavırla geometrik biçimler kullandılar. D Grubu sanatçıları, modern sanatın estetik anlayışını Türkiye'ye taşıdı ve eserlerinde geometrik formları öne çıkardı. Tıpkı günümüz influencer’larının moda dünyasında yeni trendler yaratması gibi, D Grubu sanatçıları da sanat dünyasında yeni bir akım başlattı.


1950 Sonrası Geometrik Soyut Eğilimler:

Sanat Dünyamızın Soyut Dönemi II. Dünya Savaşı sonrası, soyut kavramının Türkiye'deki etkileri 1947’de Nejad Devrim, Fahr Nıssa Zeid ve Ferruh Başağa gibi sanatçılar tarafından görülmeye başlandı. 1951’de geometrik-soyut çalışmalarıyla Türkiye’de ilk soyut sanat sergisini açan Ferruh Başağa, taşist yapıtlarını da sergiledi. Bu dönemde, soyut sanat sergileri büyük ilgi gördü ve İstanbul’da sanat gelişmelerini olumlu yönde etkileyecek yeni kurumlar kuruldu. Tıpkı bir dizi finalinin ardından gelen spin-off’lar gibi, soyut sanatın etkisi de sanat dünyamızda genişledi.


İlk Soyut Sergiler: Sanat Dünyamızın İlk Adımları

1951’de Ferruh Başağa'nın açtığı sergiyi, 1952’de Hakkı Anlı’nın Paris’te yaptığı sergi izledi. 1953’te Adnan Çoker ve Lütfü Günay’ın birlikte açtıkları sergi ile aynı yıl Cemal Bingöl’ün kolaj tekniğindeki sergisi, geometrik-soyut sanatın ilk sergileri oldu. Bu yıllarda soyut sanat sergileri ilgiyi bu yöne çekerken, diğer yandan İstanbul’da “Ressamlar Derneği” (1950), “Türk Sanat Tarihi Enstitüsü” (1951) ve “Sanat Eleştirmenleri Derneği” (1953) gibi kurumlar kurularak sanat gelişmelerine katkı sağlandı. Bu süreç, sanat dünyamız için adeta bir “Sanat Festivali” gibiydi; herkes bu yenilikleri merakla takip ediyordu.


ree

Neden Geometrik-Soyut Sanat Geç Gelişti?: Sanat Dünyamızın Gizemleri

Eleştirmen Sezer Tansuğ, 1923’ten 1950’ye kadar Türk resminin gelişimini ve geometrik-soyut sanatın neden geç geliştiğini sekiz madde ile açıklamıştır:


Osmanlı dönemi programlarının Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür ve sanat politikasına ayak uydurması: Osmanlı dönemi sanat anlayışının geleneksel yapısı, modern sanat akımlarının benimsenmesini geciktirmiştir.

Sanatçı kesimleriyle resmi ve yarı resmi kurumlar arasındaki ilişkilerin sürmesi: Tıpkı bir dizinin ilk sezonunda karakterlerin birbirleriyle olan karmaşık ilişkileri gibi, sanatçılar ve kurumlar arasındaki bağlar da modern sanatın gelişimini yavaşlatmıştır.

Avrupa’da modern sanat akımlarına belirleyici bir yön veren ilkelerin, özündeki içeriğin benimsenmediği yollarda kullanılması: Avrupa'daki modern sanat akımlarının ruhunu tam olarak anlamadan uygulamak, sanatçılarımız için biraz zor olmuştur.

Sanatçının bireysel iç dünyalarını resim diline aktaracak bir duyarlılık atmosferi yokluğu: Sanatçılarımız, tıpkı bir yazarın ilham bulmakta zorlanması gibi, iç dünyalarını tam olarak yansıtacak bir ortam bulmakta zorlanmıştır.

Sanat yaşantısının sosyo-ekonomik yapıdaki yönlendirmelerden sınırlı özgürlük içinde bulunuşu: Sanatçılarımız, tıpkı bir futbolcunun transfer döneminde yaşadığı belirsizlikler gibi, sosyo-ekonomik kısıtlamalarla mücadele etmek zorunda kalmıştır.

Resimsel üslup etkinliğinin kesinlikle sanat eğitimi kurumunun tekelinde bulunuşu: Sanat eğitimi kurumlarının katı kuralları, sanatçılarımızın özgürce kendilerini ifade etmelerini engellemiştir.

Çağdaş Türk resim sanatının tarihsel gelenekler üzerinde temellendirilmesi yolunda belirli bir tavrın ortaya konmamış olması: Geleneksel ve modern sanat arasında bir köprü kurulamamış olması, sanatçılarımız için bir handikap olmuştur.

 
 
 

Yorumlar


bottom of page