top of page

Jeneratif Sanat: Tarihçe, Felsefe ve Gelecek

Etimolojik Değerlendirme

"Generative" kelimesi, Proto-Hint-Avrupa kök ailesinden gelen ve "doğurma, yaratma" anlamında kullanılan "gene" kökünden türemektedir. "Generate" kelimesi, "üreme, yayılma veya çoğalmaya dair" anlamlarında kullanılırken, sonuna eklendiği "-ive" ekiyle "üretken" anlamına gelen "generative" kelimesi oluşmuştur. "Generative", dilbilimde ilk kez 1959’da kullanılmıştır. Bu terim, özellikle dilbilim ve bilişim alanlarında kullanılmakta olup, köken itibariyle üretkenlik ve yaratma süreçlerini ifade eder. Yani, anlayacağınız üzere, jeneratif sanatın kökeni aslında oldukça eski, neredeyse dedelerimizin dedelerinin zamanına kadar gidiyor!


Jeneratif Sanat Kavramı

Jeneratif sanat kavramını anlamak için öncelikle bu sanatın felsefesine ve temel prensiplerine bakmak gerekir. 1998'den bu yana düzenlenen jeneratif sanat konferanslarının başkanı olan mimar Celestino Soddu, jeneratif sanatı şöyle tanımlar:


"Jeneratif sanat bir teknoloji değil, sadece bir bilgisayar aracı değil, olası dünyayı düşünmenin, kendi yaratıcılığımızı yaşamanın bir yoludur. Jeneratif sanat, bir yandan öngörülemeyen ve şaşırtıcı olan, diğer yandan fikrin kimliğini yansıtan olaylar üreten evrimsel kuralları oluşturarak olası dünyalar kurar. Düşünmek ve tasarlamak için bir yoldur. Bu yaklaşımı takiben aynı heyecan etrafında birleşmiş, mimarlara ve matematikçilere, şairlere, müzisyenlere, fizikçilere, semiyotikçilere, filozoflara, ressamlara, mühendislere ve tasarımcılara ulaşabiliriz."


Bu tanım, jeneratif sanatın bir teknoloji ya da araçtan ziyade bir yaşam biçimi olduğunu vurgular. Anlayacağınız, jeneratif sanatla ilgilenmek demek, sabah kahvenizi içip "Bugün hangi olası dünyayı yaratayım?" diye düşünmek demektir.



Tarihsel Bağlam

Günümüzde jeneratif sanat, teknoloji ve bilim alanında bir sanat olarak değerlendirilse de tarihsel perspektiften bakıldığında bilinen ilk örneklerine rastlanabilir. Philip Galanter, bilinen en eski kültürlerde görsel simetri, desen ve tekrar kullanımına dikkat çekerek, jeneratif sanatın sanatın kendisi kadar eski olduğuna vurgu yapar. Bu perspektif, jeneratif sanatın insanlık tarihinin başlangıcından beri var olduğunu gösterir. Evet, bu kadar eski; neredeyse mağara duvarlarında "Ben buradaydım!" yazan atalarımız kadar.


En Eski Jeneratif Sanat Örnekleri

Güney Afrika’da 2000 yılında ortaya çıkarılan ve 70.000 yıldan daha eskiye tarihlenen, üzerinde üçgen formlar bulunan toprak parçaları, bilinen en eski jeneratif sanat örneklerinden biridir. Bu nesneler, tekrarlayan üçgenlerle oluşturulmuş bir çeşit örüntü formu içerir. Zanaatkâr tarafından belirlenmemiş, elle yürütülen simetri tabanlı bir algoritma tarafından dikte edilmiştir. Bu eserlerin jeneratif olarak tanımlanmasının ana nedeni, zanaatkar tarafından ilk çizilen formun, diğer formların devamına zorunlu bir fraktal yaratmasıdır. Yani, ilk jeneratif sanatçı muhtemelen "Bu üçgenlerden biraz daha yaparsam güzel olur" diye düşünüyordu.



İslam Sanatındaki Jeneratif Unsurlar

Jeneratif sanat, İslam sanatı pratiklerinde algoritmalara dayanılarak oluşturulan simetri, döşeme ve örüntü kullanımlarıyla da karşımıza çıkar. İslam sanatında görülen bu örüntüler ve geometrik desenler, jeneratif prensiplerin erken dönem örnekleridir. Bu desenler, sanatçıların belirli kurallar ve algoritmalar çerçevesinde simetri ve tekrar kullanarak eserler yaratmalarını sağlar. Belki de o dönemin sanatçıları, "Bu desenlerle caminin duvarları daha havalı görünecek!" diye düşünüyordu.


Modern Jeneratif Sanatın Gelişimi

1960'lı yıllarda, bilgisayarların sanat üretiminde kullanılmaya başlanmasıyla birlikte jeneratif sanat yeni bir boyut kazanmıştır. 1965'te Georg Nees ve Frieder Nake tarafından sergilenen sanat eserleri ve algoritmalarla üretilmiş bilgisayar grafikleriyle birlikte "jeneratif sanat" terimi kullanılmaya başlanmıştır. Şubat 1965'te Georg Nees'in "Generative Computergrafik" adını verdiği çalışmalar sergilenmiştir. Çizim yapan makineler olarak adlandırılan ve belli bir algoritma ile çalışan bu makinelerle yapılan çalışmalar jeneratif kavramına derin bir vurgu yapmıştır. Sanatçı, sanat üretiminde matematik denklemleri, evrimsel hesaplamalar, fonksiyonlar, yapay zekâ, kural tabanlı algoritmalar, genetik algoritma, fraktal üretim teknikleri ve kodlama gibi farklı teknik araçlardan yararlanmaktadır. Anlayacağınız, sanatçı sadece fırça ve tuvale bağlı kalmayıp, "Bu matematik denklemle harika bir tablo çıkar!" diye düşünebilir.


Jeneratif Sanatın Felsefesi ve Yöntemleri

Jeneratif sanat, yalnızca teknolojik bir yenilik değil, aynı zamanda derin bir felsefi yaklaşımı da beraberinde getirir. Alan Dorin ve Jon McCormack, jeneratif sanatı “genotip” ve “fenotip” kavramları ile tanımlamaktadır. Organizmanın taşıdığı genetik yapı olan “genotip”, sanatçının oluşturduğu kodu temsil ederken, genetik kodun dış faktörler etkisiyle ortaya çıkan görünüşü olan “fenotip”, sanatçı tarafından tasarlanan sistemin ürettiği şaşırtıcı formları ifade eder. Aynı türün bireylerinin birbirinden farklı görünümlere sahip oluşu gibi, jeneratif çalışmalar da birbirinden farklı ve benzersizdir. Tıpkı insanların "Bu tablo bana benziyor!" diyebileceği kadar çeşitli ve farklı.


Celestino Soddu’nun Yaklaşımı

Jeneratif Sanat Konferansı başkanı Celestino Soddu, jeneratif sanatı; “algoritma, yazılım gibi araçların kullanıldığı bir sanat üretim fikri” olarak tanımlar. Marius Watz’a göre, jeneratif bir sanat eseri, “sanatçının kendisi dışında kurallara dayalı sistemlerle” üretilmektedir. Kurallara dayalı bu sistemlerin “üretkenlik yönü” baskındır. Watz, bilgisayar tabanlı üretimlerin “üretkenlik yönü” baskın olsa da, bilgisayar aracılığıyla gerçekleştirilen her uygulamanın jeneratif sistem olmadığını belirtmektedir. Bu da demek oluyor ki, bilgisayar başında "Sadece bir tıkla sanat yapıyorum!" demek jeneratif sanat değildir.


Adrean Ward’un Perspektifi

Adrean Ward, jeneratif oluşum süreçlerini “bilgisayar ya da makine tarafından matematik ya da çeşitli talimat kullanılarak otomatikleştirilmesi” olarak tanımlar. Ward'a göre, jeneratif sanatın bilgisayar teknolojilerinden oldukça eski bir geçmişe sahip olduğu yönünde pek çok görüş bulunmaktadır. Ward'ın bu tanımı, "Sanat yapmanın robotik hali" diyebileceğimiz bir yaklaşıma sahiptir.



20. Yüzyılda Jeneratif Sanat

Günümüz jeneratif çalışmalarının temellerini 20. yüzyıl sanatçılarının farklı arayış ve sorgulamaları oluşturmuştur. Marcel Duchamp, 1913’te "3 Standart Stopaj" çalışmasıyla, bir metrenin ne kadar olduğu gibi mutlak kabul edilen kavramlar üzerine yeni sorgulamalar ve tanımlar geliştirmiştir. Bu yapıtında kullandığı her biri bir metrelik olan birbirinden farklı nesneleri, sadece bir deney olarak kurgulamıştır. Duchamp’ın ortaya koyduğu bu sorgulama ve tanımlar, jeneratif sanatın özerk ve öngörülemez durumu, hatta tasarlanan araçların işleyiş prosedürleri ile benzer kaygılar taşır. Yani Duchamp, "Bu ölçülerle sanat yapmak ne kadar eğlenceli olabilir ki?" diye düşünmüş olabilir.


Jeneratif Sanatın Geleceği

Jeneratif sanat ve sayısal yaratıcılık konusundaki araştırma ve uygulamalar, genel olarak yaratıcı süreçlerin anlaşılmasına ve insan yaratıcılığının bilgisayar araçlarıyla genişletilmesine yardımcı olmaktadır. Bilgisayar bilimi ve bununla ilişkili teknolojik ilerlemeler, daha önce gerçekleştirilmesi imkansız ya da pratik olmayan yeni fikirler ve olasılıklar doğurmuştur.

 
 
 

Kommentare


bottom of page